7 Ekim 2007 Pazar

Bakis Acisi

BİR GÜN, zengin bir baba küçük oğlunu ücra bir köye götürerek insanların ne kadar fakir olduklarını göstermek istedi.
Köyde, fakir bir ailenin yanında bir gün bir gece geçirdiler.
Şehre, kendi konforlu evlerine geri döndüklerinde, baba:
"Gezi nasıldı?" diye sordu.
"Çok iyiydi baba!"
"Gördün mü insanların halini?"
"Evet."
"Neler öğrendin peki?"
"Onların sahip olduklarıyla bizimkileri karşılaştırdım baba" dedi çocuk. "Bizim evimizde bir köpek var, onların dört tane. Bizim bahçenin ortasına doğru uzanan bir havuzumuz var, onların ise uzun dereleri. Bizim bahçede ithal lambalarımız var, onların ise sayısız yıldızları. Bizim çimenlerimiz bahçe duvarına uzanıyor, onlarınki ise ufka kadar."
Çocuk konuşmasını bitirdiğinde, babası bir şey söyleyemedi.
Çocuk devam etti:
"Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için teşekkür ederim babacığım!"

(yazarı bilinmiyor)

Ogul

ZENGİN BİR ADAM ve oğlu dünyanın değerli sanat eserlerini toplamayı seviyorlardı. Kolleksiyonlarında Picasso'dan Raphael'e kadar birçok meşhur sanatçının nadide tabloları vardı. Baba oğul zaman zaman köşklerinde birlikte oturur, satın aldıkları sanat eserlerini dikkatle ve hayranlıkla seyredi yorumda bulunurlardı.
Vietnam Savaşının çıktığı sıralar, oğul savaşa gitti. Kendisi cesur ve mert biriydi ve bir çatışmada yaralı arkadaşını kurtarmaya çalışırken vurularak öldürüldü. Babası önce ölüm haberini, sonra oğlunun naaşını aldı ve hayattaki tek oğlunu büyük bir üzüntüyle toprağa uğurladı.
Yaklaşık bir ay sonra, bir akşam üzeri, adamın evinin kapısı çalındı. Elinde büyük bir paket ile bir genç duruyordu.
"Efendim, siz beni tanımazsınız" dedi genç adam. "Oğlunuzun hayatını kurtardığı asker benim. O gün oğlunuz birçok hayat kurtardı ve kalbinde mermi isabet etmişken beni güvenli bir yere taşıdı ve hemen sonra öldü. Sürekli sizden ve sanatı ne kadar çok sevdiğinizden bahsederdi" dedi.
Genç adam elindeki paketi adama uzattı:
"Bunun önemli olmadığını biliyorum" dedi. "Büyük bir sanatçı değilim. Fakat oğlunuzun bunun sizin olmasını isterdi."
Baba, paketi aldı ve açtı. Oğlunun, genç adam tarafından yapılmış portresiydi bu. Baba çok duygulandı ve gözünden yaşlar akmaya başladı. Genç adama teşekkür etti ve ona yaptığı portre için para teklif etti.
"Hayır efendim" dedi genç adam. "Oğlunuzun benim için yaptıklarını ödeyemem. Bu, bir hediye" dedi.
Adam portreyi salonlarının tam ortasına astı. Evine misafir geldiği günlerde onlara, önce oğlunun portresini, daha sonra sanat değeri yüksek olan değerleri gösteriyordu.
Birkaç sene sonra adam öldü. Resimleri için büyük bir müzayede oldu. Birçok zengin ve nüfuzlu kişi müzayedeye katılıp bu eserlerden hiç olmazsa birini satın alma heyecanını taşıyorlardı.
Müzayedeci açılışı yaptı.
"Bay X'in oğlunun portresiyle müzayedeyi açıyoruz" dedi. "Bu resim için ne kadar veriyorsunuz?"
Müzayede salonunda sessizlik hakimdi. Odanın arkasından birisi bağırdı:
"Meşhur tabloları görmek istiyoruz. Bu portreyi geçin."
Fakat müzayedeci ısrar etti.
"Bu resim için ne kadar veriyorsunuz?"
Sinirli bir sesin:
"Bu resmi görmek istemiyoruz. Van Gogh'un, Rembrandt'ın tablolarını görmek istiyoruz!" diye bağırdığı duyuldu.
Fakat müzayedeci devam etti:
"Bay X'in oğlunun portresi! Alan yok mu?"
Sonunda, odanın gerisinden bir ses duyuldu. Bu, vefat etmiş adamın uzun zamandır yanında çalışan bahçıvanının sesiydi:
"Bu tablo için on dolar veriyorum."
Fakir bahçıvanın gücü bu kadarına yetmişti.
"On dolar veriyorlar. Yok mu artıran?"
Kalabalık öfkelenmeye başlamıştı. Bay X'in oğlunun portresini istemiyorlardı. Kolleksiyonları için büyük yatırım olacak eserler istiyorlardı.
Müzayedeci tokmağını vurdu:
"Satıyorum. On dolara saaaaatttım."
İkinci sırada oturan adamlardan biri bağırdı:
"Diğer tablolara geçelim."
Müzayedeci oturumu kapattı.
"Üzgünüm, ama müzayede bitti" dedi. "Bu müzayede için çağrıldığımda, bana vasiyetin gizli şartı söylendi. Bu ana kadar bu şartı açıklamama izin verilmemişti. Sadece oğlunun portresi müzayedeye dahildi. Bu portreyi kim alırsa, diğer bütün tablolar onun olacaktı!"

(yazarı bilinmiyor)

Texas'in Malsahibi

AMERİKAN TARİHİNİN en garip şakası, 1881 sonlarının bir gecesi başlamıştı. O gece, altmış yaşında bir yabanöküzü avcısı olan Hiram Johnson, son beş dolarını kumarda kaybetmişti. Sonradan hayal kırıklığını belli etmemeye çalıştıysa da, kimseyi aldatamadı. On yıldan beri, Missouri ovasını terkedip çiftlik çubuk sahibi olmak üzere para biriktirmiş; fakat hepsini kumarda heder etmişti.
Onun üzgün halini gören bir celep, Sam Harris, arkadaşlarına göz kırptıktan sonra, kendisini alaya aldı:
"Hiram" dedi, "bütün paranı kaybetmen beni çok üzdü. Bunun için öteden beri arzuladığın gibi bir çiftliğe kavuşmanı sağlayacağım."
Sam Harris, bu girizgahtan sonra, Meksika hükumeti tarafından babasına bağışlanan araziyi poker oyunları sayesinde nasıl genişlettiğini anlattı. Şimdi Sam bu araziyi ihtiyar Hiram'a hediye etmek niyetindeydi. Ciddiyetini hiç bozmadan, Hiram'ı Texas hükumetinin sahibi kılan bir vesika imzaladı.
Normalde, Hiram'ın bir-iki hafta içinde meselenin içyüzünü anlaması gerekirdi. Ama Sam Harris'in bütün tanıdıkları şakayı uzun müddet yaşatmak üzere elbirliği ettiler. Hiram'ın ovalarda ve yaylalarda geçirdiği sonraki on yıl boyunca rastladığı her kovboy, omuzuna vurduktan sonra, ona Texas'ın ahvalini soruyordu. Zaman zaman tanıdıkları Hiram'ı aralarına alıyor ve Texas'a sahip olduğuna göre kendine bir ünvan seçmesi gerektiğini söylüyorlardı. Ona 'Kral' yahut 'Cumhurbaşkanı' ünvanını teklif edenler oldu. Fakat Hiram düşünüp taşındıktan sonra 'Malsahibi' ünvanında karar kıldı.
1891'de Hiram'ın artık Texas'a gitme kararını verdiğini duyan Sam Harris telaşa düştü. Fakat, arkadaşının engelleme çabalarına aldırmayan Hiram yola düştü. İlk uğradığı Doğu Texas'taki bir şehirde aldatıldığının farkına varması beklenirdi. Fakat macerasını daha ihtiyar gelmeden duyan bu şehrin ahalisi, onu bağrına bastı. Ekinlerden bebeklere varıncaya kadar her mesele kendisine danışıldıktan sonra, Hiram, 'kiracılarına' tarlalarında yardım etti. Batıya doğru yoluna devam etmeden önce de, bu yeni dostlarına, öteden beri sahip oldukları araziyi hediye etti.
Texas'ı dolaştığı müddetçe, Hiram, herkese yardım ettiği gibi, anlattığı hikayelerle çocukları da sevindirdi. Bir bölgeyi terketmeden önce de, toprak parçalarını, üzerinde yaşayanlara hediye etmekten geri kalmadı.
Hiram'ın Texas seyahati iki yıl sürdü. Nihayet, 1893 yılının bir sonbahar günü, San Angelo civarındaki bir çiftliğin tavuklarını besledikten sonra, istirahat etmek için parmaklıkların yanına çöktü. Bir müddet sonra, dudaklarında tatlı bir gülümseme ile son nefesini verdi.
Hiram'ın ölümü, bütün Texas'lıları üzdü. Zira o, basit bir şakayı unutulmaz bir efsaneye dönüştürecek kadar saf kalbli ve iyiniyetli bir insandı.
Cenaze merasimi için, Texas'ın her köşesinden para aktı. Mezartaşının üzerindeki ibareyi hazırlayan ise, bizzat Sam Harris oldu:
"Texas'ın malsahibi Hiram Johnson burada yatıyor. O, bugüne kadar yaşamış malsahiplerinin en cömerdiydi."

(Pageant dergisinden)

Kar Nerede

EMEKTAR bir restoran sahibi, yıllardır muhasebesini kendi bildiği gibi tutardı. Ödeyeceği hesapları kasanın sağına koyduğu bir şeker kutusunda, günlük gelirini kasada, ödediği bedellerin makbuzlarını sağ taraftaki başka bir kutuda saklardı.
En küçük oğlu ticaret okulunu bitirip diplomalı muhabeci olunca, babasının bu ilkel metodlarına karşı hem şaşırmaya, hem de onları yanlış bulmaya başladı.
Nihayet, bir gün:
"Bu işi nasıl yürütebiliyorsun, anlayamıyorum" dedi. "Karının ne olduğunu nasıl hesaplıyorsun?"
Babası:
"Dinle oğlum" diye başladı cevabına. "Memleketimden buraya geldiğimde tek servetim üzerimdeki pantolondu. Bugün ağabeyin doktor, sen muhasebecisin, kızkardeşin ise öğretmen. Annenle benim güzel bir arabamız, şehirde ve köyde birer evimiz var. İşimiz devam ediyor, borçlarımız yok. İşte, bütün bunları toplayıp sırtındaki paltoyu çıkar, o zaman karımı bulursun."

(yazarı bilinmiyor)

 
Müzik indir | Film indir |